Ne kadar çok silah var anne!
Neden hiç süt şişesi yok?
Çikolata yemez mi askerler?
Karınları acıkmaz mı komutanların?
O güzel evleri neden yıkıyorlar,
kimseler oturmuyor mu içinde?
Onlar da bizim gibi,
açıkta mı yatıyorlar?
Çok üşüyorum, üstümü ört anne...
Bunca araç geçti,
bom-boş içleri,
neden biz yürümek zorundayız?
Söylesek, bizi bindirir mi amcalar,
boş geçen kamyonlara..!
Yarın dinlenelim, çok yoruldum anne...
Söz veriyorum sana,
keçileri hep ben götüreceğim ormana!
Ekmek aşırmayacağım tekneden,
suyu da ben çekeceğim kuyudan,
hadi, evimize dönelim anne...
Bu ışık,
bu ses ne anne?
Neden kolumu uzatamıyorum sana?
Niçin konuşmuyorsun benimle?
Yoksa küstün mü anne..!
Neco Hoca
Kelepçeli Karanfiller
9 Aralık 2010 Perşembe
3 Haziran 2010 Perşembe
KAÇAK SEVGİLİ
Senin saçların sarı değildi,
ama ben altın renkli başakları okşarken;
hep seni hatırlardım...
Okyanustu bence gözlerin...
İlk hilâli seyreder, seni düşünür,
bahar dalı okşardım...
Sen iyi,
sen sıcak,
sen tokluktun...
Sonsuza dek pedal çevirebilirdim,
sana yetişmek için.
Çiğ taneleri toplar,
gökkuşağının altından geçmeye çalışırdım,
kavuşmak için...
Gerçeği, düşlerime işçi yaptım.
Sırf sen istedin diye,
yedi başlı ejderhayı
"Al kanatlı Azrail'i düelloya davet ettim...
Elimi her taşın altına soktum,
ama sen çoktan kaçıp gitmiştin.
Hamit Necmettin Yazıcı,
Neco Hoca
ama ben altın renkli başakları okşarken;
hep seni hatırlardım...
Okyanustu bence gözlerin...
İlk hilâli seyreder, seni düşünür,
bahar dalı okşardım...
Sen iyi,
sen sıcak,
sen tokluktun...
Sonsuza dek pedal çevirebilirdim,
sana yetişmek için.
Çiğ taneleri toplar,
gökkuşağının altından geçmeye çalışırdım,
kavuşmak için...
Gerçeği, düşlerime işçi yaptım.
Sırf sen istedin diye,
yedi başlı ejderhayı
"Al kanatlı Azrail'i düelloya davet ettim...
Elimi her taşın altına soktum,
ama sen çoktan kaçıp gitmiştin.
Hamit Necmettin Yazıcı,
Neco Hoca
Etiketler:
azrail,
cezaevi,
çiğ tanesi,
Hamit Necmettin Yazıcı,
hilal,
Kelepçeli Karanfiller,
Neco Hoca,
okyanus,
Şiir
26 Mayıs 2010 Çarşamba
PÖTİKARE
Bir gökyüzü kalmıştı elimizde,
dokunmadıkları...
Ona da set çektiler inan...
Hani sen ve ben,
daha şeref vermemişken,
şu yaşanılası dünyaya,
daha uç vermemişken,
DİYARBAKIR akşamlarındaki sevdamız,
cumhuriyetin bilmem kaçıncı yılında,
"demir ağlarla" örmüşlerdi bütün yurdu, ısmarlama şairler...
İşte o misal örmüştüler gökyüzünü,
"demir ağlarla" mapushane avlusunda...
Onuncu yılda örülen sözde "demir ağ",
Bizanstan çıkıp, olağanüstü topraklara,
uzanan iki çizgiydi sanki.
Burada ise gerçek demirden bir ağ örülmüş,
güzelim gök yüzüne...
Bir tarih boyu kalemlerin uğruna destan yazdığı
o gökyüzü yok artık...
Sıkı dokunmuş bir ağ gerisinden,
sırıtıyor gökyüzü ve
başımızı kaldırıp bulutları
baklava dilimleri arasından seyrediyoruz...
Serçelerin bile geçemediği bu deliklerden,
sadece arzularımız geçebilmekte...
Altmışında da olsa insanlar,
ilk sevdalarını ve
sonsuz berrak üstelik pöti kare olmayan,
gökyüzünü unutamıyor...
Neco Hoca
dokunmadıkları...
Ona da set çektiler inan...
Hani sen ve ben,
daha şeref vermemişken,
şu yaşanılası dünyaya,
daha uç vermemişken,
DİYARBAKIR akşamlarındaki sevdamız,
cumhuriyetin bilmem kaçıncı yılında,
"demir ağlarla" örmüşlerdi bütün yurdu, ısmarlama şairler...
İşte o misal örmüştüler gökyüzünü,
"demir ağlarla" mapushane avlusunda...
Onuncu yılda örülen sözde "demir ağ",
Bizanstan çıkıp, olağanüstü topraklara,
uzanan iki çizgiydi sanki.
Burada ise gerçek demirden bir ağ örülmüş,
güzelim gök yüzüne...
Bir tarih boyu kalemlerin uğruna destan yazdığı
o gökyüzü yok artık...
Sıkı dokunmuş bir ağ gerisinden,
sırıtıyor gökyüzü ve
başımızı kaldırıp bulutları
baklava dilimleri arasından seyrediyoruz...
Serçelerin bile geçemediği bu deliklerden,
sadece arzularımız geçebilmekte...
Altmışında da olsa insanlar,
ilk sevdalarını ve
sonsuz berrak üstelik pöti kare olmayan,
gökyüzünü unutamıyor...
Neco Hoca
Etiketler:
cezaevi,
diyarbakır,
gökyüzü,
Hamit Necmettin Yazıcı,
mapushane,
Neco Hoca,
pötikare,
Şiir
2 Şubat 2010 Salı
KISKANÇLIK
Paylaşamam kimseyle,
sessiz geceleri.
O yüzden tutarım hep gece nöbetlerini
isteyerek.
Kafa tasımın içindeki mercimeği kıskanırım,
kırışamam kimseyle.
O yüzden giderim hep
burnumun doğrultusuna...
Bütün renkler sizin olsun,
maviye dokunmayın sakın.
Tek tesellimdir benim GÖK yüzü...
Tüm dünyayı size bağışladım,
köyümde bir kulübe verin bana...
YER yüzünün bütün çiçekleri
varsın sizin olsun.
Bir tek kırmızı karanfil yeter bana...
Sarayların tümü sizin olsun,
dilediğiniz gibi oturun, helâl olsun...
Bir tek hürriyetim var ki,
kimseyle paylaşamam şart olsun.
Neco Hoca,
İstanbul 2000
sessiz geceleri.
O yüzden tutarım hep gece nöbetlerini
isteyerek.
Kafa tasımın içindeki mercimeği kıskanırım,
kırışamam kimseyle.
O yüzden giderim hep
burnumun doğrultusuna...
Bütün renkler sizin olsun,
maviye dokunmayın sakın.
Tek tesellimdir benim GÖK yüzü...
Tüm dünyayı size bağışladım,
köyümde bir kulübe verin bana...
YER yüzünün bütün çiçekleri
varsın sizin olsun.
Bir tek kırmızı karanfil yeter bana...
Sarayların tümü sizin olsun,
dilediğiniz gibi oturun, helâl olsun...
Bir tek hürriyetim var ki,
kimseyle paylaşamam şart olsun.
Neco Hoca,
İstanbul 2000
Etiketler:
gökyüzü,
hürriyet,
Kelepçeli Karanfiller,
Neco Hoca,
Saray Cezaevi,
Şiir,
yer
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)