29 Aralık 2009 Salı

YILBAŞI SERENADI

Bir yıl daha silindi,
alacak hanemden...
Üç yüz altmış beş kere çentik vurdum suratına
dünyanın..
Yeni takvim asılınca duvara,
fark ettim bunu.

Oysa ki ben,
durdurmuştum zamanı kendimce,
seni görünceğe kadar...

İlk yaprağında bir "kardelen" var takvimin,
ama üç aya bedel...
Oldukça nazlı, boynu bükük ve güzel.
Her aya bir çiçek bile çok görülmüş,
koskoca on iki ayın çevresi dört çiçekle örülmüş...
İkincisi "sarı çiğdem",
ardından "ağlayan gelin",
son yaprak süslü bir "sklamen"
kim astı bunu bu duvara bilemem...

Bulduğumuzla yetiniyoruz ancak,
bildiğiniz gibi damdayız,
üstelik drumun farkındayız...
Zaman,
burada boncuk olur bazen, tesbihlere dizilir,
bir de bakarsın ki kibrit çöpünden bir villa olmuş.
Derme çatma bir yelkenli olur, kimi zaman,
"şahmeran" olur resimlerde savulun aman...
O kadar surat değiştirir ki zaman,
avludaki saksıdır belki de, günden güne solan.
Belki de "baykuştur" sabahlara dek bağıran...
Katlanıyor insan her güçlüğe,
istese de direniyor vücut, istemese de...

Ama o, mahpusluk sonrası,
görüpte boynuna sarılan, sahte dostların feryadları
var ya!
Hani o,
"çoktandır yoksun, nerelerdeydin" lafı yok mu ya!
İşte o koyuyor insana...
Bin yıl mahmpusluğa bedeldir o laf...

Sen içeride gün be gün duvar kazımışsın,
gün olmuş geçmemiş zaman, küfrü basmışsın,
adam karşına geçmiş:
"nasıl da çabuk geçiyor zaman"
diye ahkam kesiyor.
Kaybolan yılların için, tesbih tanesi çekiyor.

Neco Hoca
Saray Cezaevi, 1998

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Kayıtlı Olmayan kullanıcılar isim-soyad, ya da email adresi ile bir nick belirtmedikçe yorumları yayınlanmayacaktır.